Sizde benim gibi Türkiye'nin yüksek kesimleri Doğu Karadenizdedir zannedenlerden misiniz?
Güneydoğu tamamiyle düz bir araziden ibarettir diye düşünenlere şiddetle tavsiyemdir Adıyaman Nemrut...
Urfa, Adıyaman, Kapadokya, Konya ve daha bir çok noktaya uğradığımız turumuzun ilk uğrak yeridir Adıyaman Nemrut. Bende bir heyecan :)) Urfayı saymazsak, bitmek bilmeyen şehir ziyaretlerimizin ilkiydi en nihayetinde...
Urfa'dan ortalama 2 saatte vardığımız Adıyaman'a, bir o kadar daha Nemrut'a ulaşmak için yol katediyoruz. Adıyaman'ın düz ve geniş caddeleri misafir ediyor bizi Kahta'ya kadar. Adiyaman'a geldim, Nemrut'a hemen çıkarım sanmayın!! Aşacağınız onlarca tepe ve bol virajlı yollar, ardından yaya olarak yol aldığınız dik bir tırmanış sizi bekliyor.
Unesco Dünya Miras listesinde bulunan Nemrut Dağı için; bitmek bilmeyen bu yolu sabırla aştık, Milli Park tabelasını gördük, usül gereği biletlerimizi aldık ve girişimizi yaptık...Asfalt yol belli bir yerden sonra kendini taş döşenmiş geniş bir alana bırakıyor. Sağ ve sollu olarak araçlar park edilmiş. Bizde usule uyuyoruz.
Nemrut Dağı park alanı ve rampa yoldan bir kare...
Vira Bismillah...Daha tepe noktasına çıkmadan bu görüntü hayran kalmaya yeterde artar bile. Onlarca ve yüzlerce büyüklü küçüklü dağların zirvesindeyiz. Bu görüntü beni heyecanlandırdığı kadar şaşırtmıyorda değil!
Nemruttan bir kare...
Seyrimize tam tepe noktasında devam etmek ve Kommagene Krallığının mirasını tanımak için ileride bizi bekleyen tesise doğru yol alıyoruz. Uzun bir yolculuktan sonra gelen ziyaretçilerin dinlenip birşeyler içebileceği, Nemrut hatırası olarak çeşitli hediyeliklerin satıldığı bu küçük tesisin içerisinden, gösterilen merdivenlere doğru yöneliyoruz. Nemrut'un zirvesine çıkmak için dar, taşlı ve bayır olan patika bir yol beliriyor önümüzde.
Nemrut'a çıkıştan bir kare...
Bu yolu çıkmak oldukça zor ve efor gerektiren bir durum. Zirveye doğru yol aldıkça yabancı turistlere gözüm takılıyor. Üstlerinde şişme mont ve sırtlarında çadırlarıyla Nemrut'u ziyarete gelmişler. Ağustosun ortasında giyilen bu şişme montların nedenini, güneş biraz batmaya başlayınca daha iyi anladım. Güneş yüzünü biraz dönünce, Nemrut'un dondurucu bir soğuğu var.
Nefes nefese ve zorlu bir çıkıştan sonra en tepedeyiz...Tam 2.150 metrelik bir yükseklik bizi misafir kabul ediyor. Bulunduğumuz yerden oldukça alçakta kalan irili ufaklı yüzlerce dağ seyir alanımıza giriyor. Nemrut'un simgelerini görüyorum...Merakımı cezbeden dev insan başları, kartal ve aslan başı figürleri...konik şekilde üst üste yığılmış milyonlarca çakıl taşı ise tam bir tepe noktasını oluşturuyor Nemrutta...
Güneş burda farklı parlıyor gibi...gökyüzünün öylesine derin bir maviliği var ve öylesine yakın geliyor ki, elimi uzatsam tutacağım sanki...
Bu büyülü mekan Nemrut dağı'nın yamaçlarında hükümdarlık süren Kommagene Kralı Antiochus Theos'un Tanrı ve Atalarına minnetttarlığını sunmak için yaptırdığı anıtsal heykelleri barındırıyor. Nemrut, Doğu terası kutsal kabul edilmekle birlikte; Kuzey ve Batı teraslarından oluşuyor. Her üç terastada 8-10 metrelik dev heykelleri görebilmek mümkün. Doğu terası kutsal sayıldığından dolayı, Tanrı heykelleri ve koruyucu Aslan figürleri bu yönde dizilmiş. Ayrica Kral Antihochos'un mezarının burda olduğu bilinmekte fakat yapılan kazılar sonucunda kalıntılara rastlanamamış.
Nemrut'un bir başka büyüsüde Doğu ve Batı teraslarından güneşin doğuşunu ve batışını izlemek...Yerli ve yabancı turistler bu seyir için sırtlarında çadırlarıyla akın akın Nemrut'a geliyorlar.
Nemrut'a veda ederken...onu kelimelere döktük, sırayı Nemrut'tan karelere bırakalım...
Nemrut Dağı ve dev heykellerden kareler...