Kısa gezilerimden olan bu mekanları bir arada almak istedim. Ayrı zamanlarda gidilmiş kısa ve tek yer olması sebebiyle tabi...
RİZE AYDER YAYLASI
Karadeniz'in eşsiz yükseltileri arasında , her yıl turist akınına uğrayan dik yamaçlarıyla yeşilin binbir tonunu bulunduran Ayder Yaylası...
Karadenizde güneşli bir gün bulup biryerlere gitmek birazda tevafuk işidir. Yarın için hava güzel haberini alırsınız, ertesi gün birde bakmışsınız ki ortalığı sel götürüyor:)))) Hele ki ziyaret edeceğiniz yer Türkiye'nin en çok yağış alan şehri Rize ise...
Bu gezide yalnız değiliz. Kardeşim, kuzenim ve eşide bize eşlik etmekte. Trabzondan güneşli sayılabilecek bir havayla çıktık yola. Doğu Karadeniz'in geniş sahil şeridini ortalama 2.5-3 saatte aşarak Rize de idik. Sahil şeridinin hemen sağından saparak Rize'nin , Trabzon coğrafyasına göre daha dik, birbirine daha yakın yamaçları ve oldukça koyu yeşil bir tona sahip bitki örtüsü ve bol virajlı yolundan daha tepelere doğru çıkıyoruz...
Yolumuzun solunda, şimdilik sakin ama ileride daha da şahlanacak fırtına vadisi eşlik ediyor. Birbirine oldukça yakın ve gür bitki örtüsünün arasında fırtına vadisi üzerine kurulmuş tarihi kemerlerde fonda yerini alıyor.
Muhteşem bir manzara ile yola devam ederken, yükseklere çıktıkça Karadeniz'in unutulmaz ikilisi; sakince yağan yağmur ve sis kümesi bizi yoldan başka bir diyara taşıyor sanki...
Geldik zannederken; ulaştığımız Çamlıhemşin de küçücük bir yerleşim yeri...yolların ağız kısmına kurulmuş birkaç tabela... Palovit...Ayder...Çamlıhemşin
Ayder'i gösteren tabelaya doğru konumlanıp yola devam...
Yol bizi Ayder'e götürürken , Ayder üzerine kısa bir araştırma yapmak gerek. Aslında Ayder 1300'lü yıllarda Halalılar tarafından kurulmuş ve hiçbir zaman yayla olarak kullanılmamış. Halalılar buraya dinlenme amaçlı gelmişler ve kaplıcasından faydalanmışlar...Günümüzde ise eşsiz güzelliği ile yerli ve yabancı turistlerin Doğu Karadeniz deki gözde mekanı olmuş durumda...
1350 metrelik bir rakım bizi bol sisili ve puslu bir havayla ağırlıyor. Etrafta zar zor görebildiğimiz ahşap oteller, turistlerin yeme içme ihtiyaçları için restoranlar, küçük hediyelik eşya satan dükkanlar...
Bol Ladin ve Kayın ormanlarının ardından ; kardeşimin önerisi üzerine ulaşılan mekandan biraz daha ileride toprak bir yolla ulaşılabilecek olan Galler düzlüğüne doğru ilerliyoruz.
Düzlük dediğime bakmayın ! Doğu Karadeniz de dümdüz bir yer bulabilmek çokta mümkün değil. Sadece bu alan ağaçsız, rampa ve çimden oluşan bir alan...
Giderken yol kenarındaki küçüklü büyüklü şelalelerde ,usul usul yağan yağmur damlaları altında fotoğraf çekmeyi ve doğanın sesini dinlemeyi ihmal etmiyoruz.
Nasibimizde yağışlı ve sisli bir gün olduğundan etrafımızı tam olarak göremeden ,bol oksijenin etkisiyle acıkan karnımızı dağın tepelerinden aşağıya doğru akan bir manzaraya sahip restoranda doyuruyoruz. Ve ardından her yörede yaptığımız gibi Ayder'e özgü bir hatıra alarak...
Ve trabzon için dönüş vaktidir.
PAMUKKALE
Unesco Dünya Miras Listesine adını yazdırmış bir diğer kültürel mekan Pamukkale ,ziyaret noktamız. Denizli ilçesine bağlı olan Pamukkale' yi akan sular ve kaplıcalardan geriye kalan karbonat birikintileri oluşturmuş. Uzaktan bembeyaz mermerlerin üstüste oluşturduğu büyük su havuzları gibi gelmişti bana...
Bizim gittiğimiz dönemde oldukça fazla sayıda yabancı turist vardı. Önce giriş biletlerimizi alıp, ayakkabılarımızı da elimize aldıktan sonra travertenler üzerinde gezintiye başlıyoruz.. Bu havuzların bazıları daha az bazıları ise daha derin. Travertenlerde su ile temas eden yürüyüş kısımları oldukça kaygan. Üst üste dizili küçüklü büyüklü su havuzlarının en üstüne çıkıp, Denizli'nin sarı toprakları arasında kurulu bembeyaz taşların oluşturduğu Pamukkale görülmeye değer.
Pamukkale ile ilgili fazla fotoğrafa sahip değilim. Turist sayısı oldukça fazla olduğu için , bu travertenlerde boş bir mekan yakalayamadım. Çekebildiğim pamukkalenin girişinde oluşmuş küçük travertenler içinde yüzen ördeklerden ibaret :)))))
TUZ GÖLÜ
Tuz gölü deyip geçmeyelim:))))) Türkiye tuz ihtiyacının %40'ını bu gölden sağlıyor. Ankara, Konya ve Aksaray şehirlerinin sınırlarının kesiştiği bir noktada yer alıyor.. Urfa'ya 2013 yazında kara yoluyla giderken uğramıştık Tuz gölüne. İç Anadolu'nun sapsarı çorak toprakları arasında uçsuz bucaksız bembeyaz bir göl. Gölün ilk giriş kısımları kaya gibi sert tuzdan oluşuyor ve rahatça yürüyebiliyorsunuz, fakat ilerisi hakkında pekde bilgim yok.
İnsanoğlunun mahşerde hesaba çekileceği yer, düz bembeyaz bir alan imiş. Burası da mahşer meydanı'nın küçük bir yansıması gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder